27 Temmuz 2011 Çarşamba

On the Origin of Photosynthesis

World without photosynthesis, which has no greenery, no humble algae, none of the things that are nourish leaf munching organisms.  The complex multicellular life is the direct reaction of early photo-synthesizers’ actions. The oxygen released by these organisms helped the creation of ozone layer and made Earth congenial for both water and land-dwellers. Photosynthesis is one of the biggest milestones of evolution by changing the planetary environment forever and by steering the researches to the ways to harnessing light’s energy, the clues that can be found in delving into DNA sequences.  When the earliest solar-powered bacteria are scrutinized it can be said that these bacteria relied on different ingredients such as hydrogen sulfide and the photosynthetic machinery became more sophisticated day by day. Even though the molecular vestiges of the early events that remain in living organisms are blurred, today’s scientists are trying to illuminate the duration of photosynthesis’s evolution.
How organisms turn CO2 and water into food? More than 100 organisms including chlorophyll team up to put light into work.  Plants and some organisms have the protein clusters photo-system I-II to use water as electron source. The electrical circuit starts with the light jump and it includes electrons flow from photosystems through protein channels to make ATP and NADPH, the energy-rich molecules which power the synthesis of the sugars that are needed.  Organisms use either oxygen or hydrogen sulfide as electron source. This difference of the e- source may be evolved through the duplication of genes, but no one knows for sure.
To find the evolutionary path of photosystems, scientist first worked on the purple bacterium and created bacteriachlorophyll. They were not able to create –evolve- a strong oxidizer as Photosystem II so the reaction center wasn’t able to split water but it was enough to oxidize less possessive molecules such as hydrogen peroxide.  The scientists agree on the fact that shortly after life originated, the nonoxygenic photosynthesis arose before the oxygenic one. The disputes revolve around when organisms shifted to oxygenic one.
The great oxidation events (GOE) and the first hints of oxygenic systems are found by the fossil records. These hints could push the origin back around 600 million years. By the researches on the cynobacteria, scientist found those 3.2 billion years ago, microbes were using water to produce energy. During the search for traces of RuBisCO, a key photosynthetic enzyme is found. By these searches scientists conclude that oxygen-making photosynthesis began at least 2.9 billion years ago. One thing is for certain, however: Without this innovation, Earth would look a lot like Mars.

Beyaz Gemi, Özet

Annesi ve babası tarafından çok küçük yaşlarda  terk edilen çocuk Karavul dağı yakınlarında, üzerinde üç hanenin bulunduğu San-Yaş Vadisi’nde dedesi Kıvrak Mümin, ninesi, eniştesi Orozkul, halası Bekey, tembel işçi Seydahmetle Gülcemalin kızları ve köpeği Beltek ile yaşamaktadır. Kendisini dere kıyısında dedesinin yaptığı gölette yüzerek, dedesinin dürbünüyle vadinin etrafını ve kasabayı izleyerek, şekillerinden ötürü “Deve, Kurt, Eyer ve Tank” isimlerini verdiği kayalarıyla konuşarak ve dedesinden masallar dinleyerek eğlendirmektedir. Bir gün Maşin-Mağaza denilen satıcı araba geldiğinde satıcının da ısrarı üzerine dedesi çocuğa bir okul çantası alır ve ertesi yıl çocuk okula başlar. Okul çok uzakta olmasına rağmen dedesi çocuğu her gün atıyla götürüp getirmektedir.
Çocuğun inandığı iki hikâyesinden biri kendi kafasında kurduğu, babasının Isık Göl’de kısa bir süre görünüp kaybolan beyaz geminin kaptanı olduğu, bir gün başı insan başı olan bir balığa dönüşüp beyaz gemiye kadar yüzdüğü ve babasıyla konuştuğu hikâyedir. Bu nedenle her akşam dağ başına çıkıp dürbünle beyaz gemiye bakar. Diğer hikâyesiyse “Boynuzlu Maral Ana” hikâyesidir. Enesay Nehri kıyısında yaşayan Kırgızlara komşularından biri saldırdığında Boynuzlu Maral Ana kabile halkından geriye kalan iki çocuğu kurtarıp San-Taş vadisine getirir. İnsanların zamanla maralları avlaması sonucunda Maral Ana vadiyi terk eder ama onları hala korur. Dedesine göre hepsi Boynuzlu Maral Ana’nın soyundan gelmektedirler.  
 Çocuk bir  gün yol kenarındaki kayalarıyla oynarken San-Taş yakınlarından kuru ot almaya gelen bir konvoyun peşine takılır. Çocuğu gören kamyon şoförü Kulubeg durur ve çocukla konuşup kendisinin de dedesi Mümin gibi Boynuzlu Maral Ana soyundan geldiğini söyler.
Dedesi, damadı korucubaşı Orozkul’un yanında çalışan, çalışkan, yardımsever ve ailesine bağlı bir insandır. Çevresindekiler ona herkesle anlaşabildiğinden Kıvrak Mümin derler. Şişman ve içkiye düşkün olan Orozkul çocuk sahibi olamayacağına üzülüp Bekey’i kısır olduğu için suçlar ve her akşam içip karısını döver. Sarhoş olunca yanındaki arkadaşlarına yazlık evlerinin inşaatında kullanmaları için birer tomruk sözü verir. Mümin dede ile Orozkul dağdan ağaç indirirken uzun zamandan beri ormanda görülmeyen maralları görürler; fakat onlarla ilgilenemezler. Tomruk çayda kayalara takılır. Dede, akşam vakti çocuğu okuldan almaya geç kalır. Yolda çocukla onu eve getirmekte olan öğretmenine rastlar ve öğretmenden özür diler. Dede küsen çocuğun gönlünü almak için Boynuzlu Maral Ana’yı gördüğünü söyler.
Eve geldiklerinde Orozkul’u dede ondan izin almadan işi bırakıp gittiği için sinirlenmiş bulurlar. Orozkul o gün Bekey halayı yine döver. Çocuk evin bu durumuna üzülüp yatmaya gider. Gece yarısı Kulubeg ve arkadaşları yolda kaldıkları için Mümin dedenin evine sığınırlar ve sabah olunca evden ayrılırlar. Aynı gün Orozkul’un arkadaşı Koketay tomruğu almak için gelir ama tomruk çayın içindedir. Dede Orozkul’un kendini affedeceği düşüncesiyle Orozkul, Koketay ve Seydahmetle tomruğu getirmeye gider. Tomruğu çıkarmaya çalışırken çayın karşısında birkaç tane maral görürler. Tomruğu çıkarıp kamyona yüklerler.
Çocuk o gün hastadır ve evde yatmaktadır. Akşamüzeri kahkaha sesleriyle uyanıp ve bahçeye çıktığında herkes neşe içinde ve sarhoş bulur. Et dolu bir kazanın yanına çökmüş sessizce kazanın altındaki ateşle oynamakta olan dedesinin yanına gidip seslenir; fakat dede duymaz. Avlunun dışındaki geyik derisini, bağırsak eşeleyen Beltek’i ve elindeki baltayla Maral Ana’nın boynuzlarını kırmaya çalışan Orozkul’u görünce içeri kaçıp, yorganın altına girip ağlamaya başlar. Kulubeg’in gelip onu kurtaracağını hayal eder. Sofra içeri kurulduğunda çocuk hayalinden yine kahkahalarla uyanır. O sırada Seydahmet olanları anlatmaktadır. Tomruğu çıkardıktan sonra Seydahmet ile Mümin dede ormana çalışmaya giderler ve maralları görürler. Seydahmet onları vurmak ister ve maralların peşine düşer; ama sarhoş olduğu için nişan alamaz ve tüfeği dedeye verip onu maralları vurursa Orozkul’un kendisini affedeceğine inandırır. Dede istemeyerek de olsa bir maralı vurur.
Çocuk bunları duyunca dışarı kaçar. Dedesini yerde toz toprak içinde yatarken bulur. Ona birkaç defa yine seslenir ama dede yine duymaz. Çocuk dedesinden bir tepki alamayınca balık adam olup babasına ulaşacağını düşünerek koşar ve kendini dereye atar. Hızla akan su çocuğu alıp götürür.